Spor bizi ilgilendirmez demeyin; yazının sonuna kadar lütfedip okuyun.!

Spor kulüpleri de dernek tüzükleri ile yönetilir.. Derneklerde olduğu gibi tüzükte bulunan maddeye göre her 2-3 yılda bir seçim yapılır.. Ama spor kulüplerinde de derneklerde olduğu gibi koltuk sevdası üst seviyededir..

Bunların en yakın örneği Mersin İdman Yurdu’dur..

Hadi gelin biraz hafızamızı tazeleyelim; Mersin İdman Yurdu’nun son 10 senesine bakıldığında oldukça karışık bir tablo göreceksiniz..

10 Yıl önce takımın başkanı Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Macit Özcan’dı.. Özcan, belediyeden gelen para ile kulübü ayakta tutmaya çalışır, takım ne başarılı ne başarısızdır.. Süper Lig gibi bir hedef yoktur; zira o zaman Süper Lig’de günümüz şartlarındaki kadar çok gelir yoktur..

Bir yasa çıkar ve Büyükşehir Belediye Başkanlarının, belediye spor kulüplerinin dışındaki takımlara başkanlık yapmasının önü kapanır.. Hemen ardından görevi Özcan’ın güvendiği isimlerden Av. Hasan Ahi devralır.. Genç bir yönetim kurulu kurup takımın hedefini Süper Lig olarak belirler.. Fakat mevcut yönetim içerisinde belediye kadrolarından isimler de vardır.. Birkaç genel kurul sonrasında yönetim tamamen şekil değiştirir ve Mersin’de yaşayan iş adamlarının ağırlığı yönetimde hissedilir.. Av. Ali Kamış, Tarkan Koç, Aydın Oğuz gibi isimler mevcut yönetimde ağırlığını hissettirmeye başladığında Av. Hasan Ahi’nin Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olduğu dedikodusu yayılır etrafa.. Macit Özcan’da bu dedikodulardan rahatsız olur.. Kısacası ipler gerilir ve Özcan eskisi kadar fazla ilgilenmez İdman Yurdu ile..

Takım imkansızlıklara rağmen büyük başarı gösterir ve Süper Lig yolunda emin adımlarla ilerler; fakat futbolculara galibiyet pirimi adı altında verilecek paralardan kısılınca takım son dönemeçte Süper Lig’i filan göremez..

Genel kurula gidilip Hasan Ahi görevi devretmeye karar verir; bu kararda o günün mevcut yönetiminin baskıları büyük etkendir.. Mevcut yönetim ‘bırakacağız’ dediğinde Hasan Ahi ekibini satamaz..

Genel kurula birkaç gün kala ortada aday ya da liste yoktur; fakat ortada dolaşan bir söylenti vardır ‘Takımı mafya devralacak.!’ İşte tam bu noktada Mersin’de sevilen, sayılan, lafının üzerine laf edilmeyecek bir isim arayışına girilir.. İddia edilir ki; Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Macit Özcan bu zorlu dönemeçte Hamit İzol’u arar ve ‘adaylığını açıkla seni destekliyoruz’ der.. Günün şartlarında kongre delegelerine bakıldığında Macit Özcan’ın başkanlık yaptığı dönemden bir çok isim var olduğu herkesçe bilinir..

Hamit İzol, şehir dışında iken gelen bu telefon karşısında oldukça şaşırır.. Çok gönüllü olmasa da yıllarca gönül verdiği, yönetim kademelerinde bulunduğu Mersin İdman Yurdu’na başkanlık yapma teklifini tabi ki geri çevirmez..

2007 Yılında tartışmaların yoğunca yaşandığı, gerilimin had safhada olduğu bir genel kurul sonrasında oldukça önemli bir yönetim kurulu oluşturur.. İçerisinde hem futbol bilgisi yüksek deneyimli yöneticiler, hem de maddi açıdan kulübe destek verecek isimlerin olduğu bir liste ile seçimi Hamit İzol kazanır..

Hamit İzol, bu yönetim ile görevi bir süre sürdürdükten sonra tek liste ile gidilen yeni bir genel kurul yapar ve Hüseyin Çalışkan, Ali Kahramanlı gibi isimlerin içerisinde bulunduğu yeni bir yönetim kadrosu oluşturur..

Daha sonra Hamit İzol’un başına gelen talihsiz bir olayın ardından, Hüseyin Çalışkan önce başkan vekili olarak daha sonra başkan olarak görev yapmaya başlar.. Çalışkan kulübün parasını kendi şirketinin kasasından farklı görmez.. Öğlen yenilecek yemeğin bile hesabını yapar.. Kamplarda kendisinin, yöneticilerin ve misafirlerin parasını kendisi öder.. Yani Mersin İdman Yurdu A.Ş gibi yönetilir.. Fakat Çalışkan’ın en büyük eksikliği çok sert çizgilerinin olması ve bu duruşundan taviz vermemesidir.. Bundan dolayı da yönetim kurulu ile arasına kara kedi girer.. Hatta yönetim kurulunun o dönem taş binaya giderek Macit Özcan’a, ‘Biz bu başkan ile çalışmak istemiyoruz’ dedikleri bile iddia edilir.. Bu hamle bile Çalışkan’ın başını yiyemezken, daha sezonun hemen başında alınan mağlubiyetlerden sonra Bakan Kürşad Tüzmen’in tavsiyesi üzerine Teknik Direktör olan Ercan Albay’ın yerine yeni teknik direktör arayışına giren Hüseyin Çalışkan bu hamlesi ile sonunu hazırlar.. Çalışkan, Bakan’a şikayet edilir ve dönemin Mersin Valisi Hüseyin Aksoy’a istifasını vermek zorunda kalır..

Yanlış hatırlamıyorsam 2008 yılında Hamit İzol ile Ali Kahramanlı, Ankara’ya davet edilir.. Bakan Tüzmen önce Hamit İzol’a kulüp başkanı olmasını söyler.. Fakat son bir yıl içerisinde hiç hak etmediği olaylar yaşayan ve yorulan İzol, ‘Sayın Bakanım ben görevi kabul etmek istemiyorum; Sayın Kahramanlı kulüp başkanı olsun.. Ben sonuna dek destekleyeyim’ der..

İzol’un söyledikleri hayata geçer ve Ali Kahramanlı artık Mersin İdman Yurdu’nun başkanıdır.. Hamit İzol, İzmir’de oynanan ve Mersin İdman Yurdu’nun şampiyonluk turu attığı Bucaspor maçına kadar takımın her daim yanında yer alır.. Yeri geldiğinde soyunma odasına girer, yeri geldiğinde futbolcuları çekip tek tek konuşur.. Tüm futbolcular Hamit İzol’a ‘baba’ diye hitap ederken, İzol’un Mersin İdman Yurdu’nun şampiyonluğundaki payını o dönem takımın içerisinde bulunan herkes bilir ve kabul eder..

Takım Süper Lig’e çıktıktan sonra ise Hamit İzol ve o’nun gibi bu güne kadar bu takıma emeği geçmiş insanlar unutulur.. Hatta Süper Lig yolunda ilerlenirken tv’den canlı yayınlanan bir maçta takıma en büyük maddi desteği veren Mahmut Arslan’ın göğüs reklamının üzeri kapatılarak bir yöneticinin firmasının göğüs reklamı konulur.. Mahmut Arslan bu olaydan sonra çok kırılsa da gün geldiğinde yine Mersin İdman Yurdu’na gerekli desteği verir..

Şimdi bunları neden böyle uzun uzun anlattığımı düşünebilirsiniz;

Geldik günümüze.!

Ali Kahramanlı ve mevcut yönetim kurulu hayatları boyunca gelebildikleri en yüksek makamdalar.. Bu takımın Süper Lig’de başkanı ve yöneticisi olabilmek her Mersinliye nasip olmaz.. Ayrıca bu takıma katkılarını da inkar etmiyoruz..

Fakat Mersin İdman Yurdu sezon başından bu yana oynadığı 12 maçta sadece ‘1’ galibiyet, ‘6’ beraberlik ve ‘5’ mağlubiyet almıştır.. Yani kötü bir tablo değil, rezalet bir tablo çıkmıştır ortaya.. Takım ‘9’ puan ile ligde 17. sırada bulunuyor.. Yani düşme potasının tam ortasında.. 25 Yılda tekrar Süper Lig’e çıkan takımımız daha 2. Sezonda düşme korkusuyla taraftarını titretiyor..

12 Haftada bir türlü toparlanamayan Mersin İdman Yurdu’nda yönetim ya gündem değiştirip rakip takımın teknik direktörüne saldırır, ya da hakemlere saldırır pozisyonda.. Suçu kimse kendisinde aramıyor.. Teknik heyet ile haftalar önce ayrılması gereken yollar günümüzde bile yeni yeni tartışılır durumda..

Teknik Direktör Nurullah Sağlam’ın bugün yarın görevine son verilmesi ya da istifa etmesi bekleniyor; fakat yönetimin bu hamle de bu kadar geç kalmasının tek sebebi vardır.. Futboldan anlayan herkes başarısızlıkta önce futbolcunun, sonra teknik heyetin, son olarakta yönetimin görevi bırakması gerektiğini bilir.!

Son örnek; Fenerbahçe.! Alex gönderildikten sonra takım başarısız olsaydı Aykut Kocaman’ı da, Aziz Yıldırım’ı da kimse kurtaramazdı.!

Mersin İdman Yurdu’nda, Ali Kahramanlı’nın kurduğu bir sistem var ve kimse bu sistemi değiştiremiyor.. Kulüp bir ‘dernek’ gibi değil ‘sultanlık’ gibi yönetiliyor.. Kahramanlı’nın verdiği kararlar yönetim kurulunda tartışılamıyor.! Bundan dolayı da sık sık yönetim kapalı kapılar ardında Kahramanlı’yı eleştiriyor; fakat kimse bu konuları açık açık dile getiremiyor..

Hatta yönetim içerisinde yüksek maaş ile kulüp idarecisi olan kişinin olduğu bile iddialar arasında.!

Yani İdman Yurdu'nda olan yönetim anlayışı bazı iş adamları derneklerinde olduğu gibi.! Bazılarında ise tam tersi bir durum var; yönetimine söz geçiremeyen dernek başkanları.!

İşte Mersin’i yöneten iş adamları dernek yöneticilerinin de yukarıdaki yazılardan kendilerine pay çıkartması gerekiyor.. Zira günümüzde kimse çıkıp ‘kral çıplak’ demese bile önümüzdeki yıllarda bir anekdot yazısına kendileri de konu olabilirler.!

İşte o gün Hamit İzol gibi ‘isimsiz kahraman’ olarak mı anılmak isterler yoksa ‘Ali Kahramanlı’ gibi koltuk sevdalısı olarak mı.?

Herkes şapkasını önüne koysun ve bir oturup bin düşünsün, adımlarını ona göre atsın.!