CHP' nin Mersin'de aldığı sonuçlara ilişkin pek çok kişi pek çok gerekçe sıralayarak pek çok yorumda bulundu.
Bunlardan biri de görüşlerini önemsediğim bir dosttan geldi.
Dostum maddeler halinde sıralayıp özetlemeye çalıştığı değerlendirmeyle Mersin özelinde yaşanılan hayal kırıklığına yol açan nedenleri sıralamaya, gerekçeler bulmaya çalışıyor.
Tüm saydıkları elbette oturulup konuşulacak, üzerinde tartışılacak maddeler. Ve daha da ilginci kendisi bunları sıralarken başkalarının da bambaşka onlarca neden sıralayacağı kadar zengin bir alan. (Gerçekten de başka dostlar katkı yaparken ondan farklı sayısız bambaşka nedenler sıraladılar zaten)
Gelin görün ki bunların hepsi bana göre ormanı bırakıp ağaçları konuşmaktan farksız ve meselenin temelinden çok görüntüsüyle yüzeysel ilgili görüşler, eleştiriler
Asıl gerçek şu ki CHP( hatta SHP dönemini de eklemek mümkün) en başarılı olduğu dönemlerde bile +/- 1-2 farkla %25 bandından çıkmadı çıkamıyor.  (Baraj altında kaldığı 1999 hüsranını konuşmaya bile gerek yok sanırım)
Üstelik bu gittikçe daralan ve sıkışan bandın aşılacağına dair, hele iktidara yürüyecek güçlü bir trende ilişkin ufukta en küçük bir işaret te yok. 
Mersin özelinde herkes konumlandığı cepheye göre farklı konuşsa da kendi adıma hakkını vermeliyim; aday sıralaması her şeye rağmen kimsenin itiraz edemeyeceği genel kabul gören bir listeden oluştu ve bu açıdan ikinci CHP' nin son 20 yılındaki en başarılı listeydi. 
O kadar ki kontenjan yöntemini yerden yere vuranlar bile kontenjanla gelen 4.sıra adayı Aysan’a bırakın CHP yi diğer partiler bile şapka çıkardı.
chp yi 4. Milletvekilliğinin kazanılmasında alttan yukarı destekleyecek ve sürükleyecek en iyi isimdi bana göre. Zaten bu görüşe itiraz edene de rastlamadım.
Ve kaderin garip tecellisi Macit Özcan’a yönelik operasyon sayesinde birinci sıra kontenjanı da kullanılmadı. Böylece bugün herkesin ve eminim Akın' ın da yaşanılan hayal kırıklığına gayet iyi bir mazeret olarak göstereceği en önemli argüman da zamanlaması bana göre hayli ilginç operasyon sayesinde ortadan kalktı.. 
Bugüne kadar CHP' de sıkça tanık olduğumuz ve bazen mahkeme koridorlarına kadar taşınan küskün adaylar tablosu da bu kez yaşanmadı.
Aday gösterilmeyenler küsmedi, aksine MV aday listesinde yer alanların on katı çalışan, koşturanları bile gördük. (örnek listede 5. sırada yer alan Sibel Gazi' in kampanya dönemindeki performansıyla Nevin Zaimoğlu' nun herkese şapka çıkartan temposu) 
Ve tarafsız gözle gören herkesin hakkını teslim etmesi gerektiği haliyle 73-77 Ecevit dönemi dışında en çalışkan en organize kampanyaya tanık olduk. Tüm bunlar tartışmasız başarılardı. 
Peki bunca olumlu tablo ortadayken, sonuçta ne oldu?
Bunu birileri HDP’ ye giden 3 puanla geçiştirebilir. Ama korkarım ki, bu kolaycılık olur. 
Sorun çok daha derinlerdedir ve konuşulmaya değer önemdedir.
Ve bırakın Mersini hatta Türkiye’yi ve CHP yi çok daha geniş değerlendirmeyi hak eden evrensel boyuttadır da. 
Şu son yıllarda tanık olduğumuz ve özellikle benim yakından ilgilendiğim Yunanistan, İspanya, İngiltere ve hatta Meksika seçimleri bırakın CHP gibi solculuğu tartışmalı bir partiyi yüz yıllık sol birikime sahip donanımlı siyasi hareketlerini bile yerle bir etti. 
Sadece şu son bir yılda tanık olduğumuz seçimlerle de sınırlı değil, solda yaşanmakta olan sancı...
Fransa seçimlerini kazanan Hollande ve Sosyalist partisi ortaya çıkan anketlerden anlaşılıyor ki, ilk seçimde sandığa gömülecek...
Peki, kendisini çağdaş sosyal demokrat çizgiye çekmeye çalışan CHP’ nin esamisinin okunmadığı onca anlı şanlı sosyal demokrat partilerin neredeyse tümü neden tarihlerinin en ciddi krizini yaşamaktalar?
Nedenlerini Yunanistan ve özellikle İspanya' da ortaya çıkan sokak hareketlerinin örgütlenme modelleri Syriza ve Podemos ( ve onu doğuran indignados –öfkeliler hareketi) üzerinden ele alacağım iki belki de üç makalede ele alacağım.
Ama şu kadarını söyleyerek nokta koyayım:
Tıpkı feodalizme nokta koyulan sanayi çağının başlamasıyla o çağın dinamikleri, örgütlenme modelleri, sosyolojisi, iktisadi doktrinleri ortaya çıktıysa bugün de yeni çağın doğum sancılarına gebe bir yeni sol arayış var.
1989'dan başlayan yeni küresel dalga ve özellikle 2008' de duvara toslayan neoliberal politikalar sonucu hem bildiğimiz geleneksel ve işçi sınıfının öncülüğündeki sol hem de tüm dünyadaki gelirin paylaşımında gittikçe artan ve artık taşınamaz hale gelen paylaşım adaletsizliği yeni örgütlenme modellerini ortaya çıkarmakta ve hatta dayatmakta.
Bu çizginin karşısında yer alan klasik kapitalizm bile ulus devletlerin yerini almakta olan küresel şirketler paradigmasına karşı nasıl bir yeni refah modeliyle milyarların en azından gazını alacak çözümler, politikalar peşinde...
Kendi kısır gündemimizle boğuştuğumuz bugünlerde Kaliforniya' da dünyanın en büyük yatırımcıları bir araya gelerek küresel adaletsizliğin boyutlarını ve buna karşı yapılacakları tartıştılar.
ABD'nin (dolayısıyla dünyanın) en popüler yatırım fonu yöneticisi Paul Tudor Jones Kaliforniya'daki bu konferansta yaptığı konuşmada ABD gibi 1980'de nüfusunun %1' nin yıllık toplam hasılanın %10' unu alırken bugün bu oranın %20' ye çıktığını ve adaletsizliğin artık dayanılmaz boyuta ulaştığını söyledi.
Tuzu kuru Jones konferansta kendisini dinleyen dünyanın en zenginlerinin gözüne bakarak en korkutucu olasılığı da dillendirdi.
Şöyle dedi Jones:
“En zenginle en fakir arasındaki makas kapanacak. Buna geçmişte sıkça tanık olundu. Ya devrimle ya vergilerle ya da savaşla. Bunların hiçbirinin arzuya şayan olduğu söylenemez ama süreç bizi hızla oralara sürüklüyor"
Dünyanın en zenginlerinin beyin fırtınası yaptığı salonda o zenginlerin bile gıpta ettiği bir isimden "devrim" sözcüğünü duymak elbette salondakileri ürpertti ama dünya kaçınılmaz bir yeni ufka doğru ilerliyor.
Kimisine göre bu ilerleme sürüklenmedir, kimisine göre daha iyi bir geleceği vaat etmektedir ama bir yeni döneme koştuğumuz kesin...
CHP veya CHP' siz Türkiye'de ezilenler, çevreciler, gelir adaletsizliğinden yakınanlar, yeni çıkış yolu arayanlar hiç birimiz kendimizi dünyadaki bu açılan yeni tartışma kapılarının dışında tutamayız.
Çünkü tartışsak ta gözlerimizi de kapatsak, yüzleşeceğimiz yeni dünya bizi o eşikten sonraki kapının ardında...
Konu önemli ve güncel...
Dediğim gibi bir kaç makaleyle anlamaya ve anlatmaya çalışacağım…
Abdullah Ayan 
10 Haziran 2015