Günümüzdeki AB’ nin macerası; 2. dünya savaşının acı tecrübeleri ışığında iki ezeli düşman, Almanya ve Fransa’nın “bir daha asla” düsturuyla oluşturdukları kömür birliğiyle başlar.
Zaman içinde bu kömür/çelik ortaklığı Avrupa Ekonomik Topluluğuna, oradan Avrupa Topluluğuna ve bugün Avrupa Birliğine dönüşür.
Bakmayın kuruluş sürecinde Hollanda, Belçika, İtalya ve Lüksemburg’ un da topluluk içinde yer aldığına.
İşin temeline inildiğinde; 1850’ lerde kurulan Alman Birliği ile Fransa arasında durmadan ihtilaf konusu olan ve 2 büyük dünya savaşının en önemli ganimeti sayılan kömürüyle zengin Alsace Loren bölgesi başta olmak üzere, mirasın kavgasız paylaşımı yatar.
Zaman içinde süreç kömür/çelik ötesine geçecek, ekonomik ortaklığı da aşarak sınırların, gümrük duvarlarının, farklı kriterlerin kalktığı tek çatı altındaki bir büyük birlikteliğe, sosyal, kültürel, çevre değerleriyle insanlığın bugüne kadar ulaştığı en müreffeh oluşuma kanat çırpacaktır.
Daha AB, Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) den öte gidememişken bile ortaya çıkan Pazar İngiltere’ nin iştahını kabartacak, ancak bir zamanların üzerinden güneş batmayan imparatorluğun varisinin “hasta adam” durumu iki kez başvurduğu kapıdan çevrilmesine yol açacaktı.
Bilinen hikâyedir ama efsanevi başkan De Gaulle döneminde İngiltere’nin iki kez veto yediğini ve topluluğa kabulünün ancak onun sahneden inmesi/indirilmesiyle mümkün olduğunu hatırlamakta yarar var.
Amacım AB tarihçesi anlatmak değil, İngiltere’ nin bugün AB ile geldiği yol ayrımıyla ilgili ilginç gelişmelere değinmek…
Ne oldu da, bir zamanlar kapısında girmek için dil döküp yalvardığı Birlikten ayrılmak, daha açık ifadeyle kaytarıp kaçmak için fırsat kolluyor İngiltere?
1973’ te topluluğa girse de, AB’ nin “ortak vize, ortak para” gibi en önemli iki temel argümanına hiçbir zaman yanaşmadı İngiltere.
Ve bugün Kuzey Afrika özellikle de Suriye’ den akmaya başlayan mülteci seli nedeniyle AB ilişkilerini ciddi anlamda sorgulayan, sığınmacılara ve göçmenlere karşı kapılarını kapatmaya hazırlanan, bunu da AB’ yi “ortaklıktan ayrılırım” tehdidine ulaştırmış durumda.
AB; onca dert arasında bugünlerde Brexit kavramını anlamaya çalışıyor ve bu yeni sözcüğü de lügatlere kazandıran İngiltere’ nin gösterdiği “ayrılırız ha”  sopası…
Brexit aslında iki sözcüğün kısaltılmışı: “Br” Britanya ve “çıkışın” İngilizcesi “exit”…
İngiltere’ de iktidardaki muhafazakarlar 1973’ten beri süren AB ortaklığını 2017’de referanduma götürmeyi ve halkın “tamam mı/devam mı?” konusundaki görüşünü sormayı hedefliyor.
Şu anda Cameron liderliğindeki hükümet AB ile yeniden masaya koyduğu çekincelerle dolu dosyaları tartışıyor ama referandum kartını elinde tutarak.
İngiltere’ nin müzakere masasındaki taleplerinin temelini AB’ den İngiltere’ ye gelen göçmenler ve bu göçmenlerle ilgili alınmasını istediği önlemler oluşturmakta.
Örneğin yasal olarak gelmelerini engellemek olanaksız olmasına rağmen kimi önlemlerle gelecek göçmenleri caydırmak. Bunun için bugün zorunlu olarak verilmekte olan devlet yardımlarının kesilmesi vs gibi önlemler.
Cameron AB ile ortaklığın yeniden pazarlık konusu olduğu masaya ancak bu ön koşulla oturacağını aksi takdirde en geç 2017 sonunda üyeliği halk oylamasına götüreceğini kesin dille ifade etmekte…
Peki referanduma sunulması halinde ayrılık konusuna İngiltere halkı nasıl bakıyor?
Son bir yılda hatta son birkaç ayda Avrupa’ da ortaya çıkan ve her gün biraz daha yoğunlaşan mülteci karşıtı dalga İngiltere’ yi de sarmış durumda.
Haziran ortası AB’ ye karşı olan İngilizlerin oranı %37 ve AB’ de kalalım diyenler %45 iken Eylül başı anketinde ayrılma yanlılarının oranı %43’e çıktı, AB taraftarları da %40’ a geriledi.
Aralık ayında yapılmış bir anket yok ama gelişmeler ışığında tahmin yürütmek zor değil. Mülteci akını devam ettikçe karşı çıkanların azalması mümkün mü?
Asıl soru ise şu:
İngiltere AB’ den ayrılırsa ne yazar, kalsa ne olur?
Uzmanlar İngiltere’nin AB’ den ayrılması ekonomik ve siyasal açıdan çok ciddi sonuçlara yol açacak. 
Zaten Euro bölgesine girmeyerek bir ayağı eşikte olma pozisyonu yeterince tedirgin ediciyken, tümüyle kopmanın tüm AB ekonomisini derinden sarsacağı yadsınamaz gerçek…
Ama daha önemlisi ve referandumla gelecek bir ayrılığın sadece İngiltere’ yi değil, dünyayı etkilemesi kaçınılmaz sonucu bu ayrılığın İskoçya bağımsızlık sürecini hızlandırması…
Aklı başında stratejistlerin bugünlerde yanıtını aradığı soru şu:
İngiltere’ nin AB’ den ayrılmasıyla başlayacak dalgalanma İskoçya’ yı koparma noktasına getirirse böylesi bir kopma Birleşik Krallığın dağılmasına kısaca hayata gözlerini yummasına kadar varır mı?
Muhafazakâr iktidarın AB ile buz üzerindeki dansı, Rus ruletini andırıyor ve Brexit sanırım bu ruletin tek mermisi…