Nobel Ekonomi Ödülü bu yıl ‘Kartel ve tekelleri devletlerin nasıl düzenlemesi gerekir’ sorusuna 1980’den beri yanıt arayan Fransız ekonomist Jean Tirole’e verilince hele ödülün verilme nedenlerini anlatan hayli uzun gerekçeli kararı okudukça ara sıra yaşadığım DEJAVU duygusuna bir kez daha kapıldım.
Kapıldım çünkü; ödülü alan Tirol, sanki makro düzeyde ve küreselleşme çağının önemli göstergelerinden biri olan, "özelleştirme iyi güzel de, devlet kimi hizmetleri birilerine devrederken, o hizmet veya ürünü satın alacak tüketiciyi, vatandaşı nasıl ve hangi argümanlarla koruyacak?" sorusuna cevap ararken Mersin limanını ele almış gibi bir hisse kapıldım.
Tirol' ü; “Birkaç güçlü şirketin hâkim olduğu endüstrileri nasıl anlamamız ve yönetmemiz gerektiğine açıklık getiren, güçlü firmaları evcilleştirme bilimi’nin en önemli teorisyeni" olarak tanımlayan İsveç Bilim Akademisi, sanki genel bir örnekten çok, Mersin limanının özelleştirme sonrası tanık olduğumuz vahşi fiyatlandırma politikasına ve o fiyatlandırmaları denetleme, düzenleme görevini üstlenmesi gereken Devlet otoritesinin asıl hedeften ne kadar uzağa düşebileceğini tanımlıyor.
Bakın ödül gerekçesinde başka ne diyor Akademi jürisi:
"Birçok sanayi alanının birkaç büyük şirket ya da tekelin egemenliği altına girdiği günümüzde örneğin elektrik dağıtımı veya telekomünikasyon gibi alanlar başta olmak pek çok sektör tekel sayılan şirketlerin eline geçiyor ve ardından verilen hizmet tüketiciye yani korumasız vatandaşa yüksek fiyat ve kötü servis olarak yansıyor."
Tirol' ü Nobel ödülüne layık gören bilim insanlarının ödülle ilgili manifestoyu andıran gerekçeli kararında şu hususlar da Mersin limanından hizmet alırken, fiyatlandırma konusunda devletin adil eline sarılma umuduyla bekleyen geniş kesimlerin yıllardır çektiklerine tercüme olacak cinsten:
“Özelleştirme sonrası hükümetler düzenleme ve denetleme görevini yerine sağlıklı biçimde yerine getirmezse bu tür pazarlar, fahiş fiyatlar, randımansız şirketlerin yeni ve daha üretken şirketlerin pazara girişini engelleyerek ayakta kalması gibi sonuçlar doğurur"
2007 yılında Mersin limanı özelleştirilirken sözleşme hükmü gereği 3 yıl boyunca zam yapamayacak işletmeci nasıl oldu da limanın devredildiği tarihte 50 dolar olan 20 feetlik kontayner yükleme boşaltma ücretini 89 dolara,  85 dolar olan 40 feetlik kontayner ücretini ise 143 dolara çıkardı?*
Limanı devrederken 'düzenleme/denetleme' yetkisiyle donanmış TCDD kendi hazırladığı sözleşmenin 9.16.2 maddesinde hiç bir tartışmaya yer vermeyecek açıklıkta tanımladığı "işletici, limanı teslim aldığı tarihten itibaren üçüncü yılın sonunda (yani 11.5.2010 tarihine kadar) ABD doları bazında uygulanmakta olan tarifeden daha yüksek tarife uygulayamaz" hükmünü neden unuttu...
Ne oldu da, devraldığı tarihte geçerli olduğu tescil edilen 50 dolar olan kontayner elleçleme ücreti o zam yapılamayacak üç yıl boyunca önce 89, sonra 95 ve 1.6.2010 tarihinde 135 dolara çıktı?
Mersin limanını işletecek olan MİP' in, bir koyundan 40 post çıkarma hünerine dur demesi gereken Devlet Kurumu o zamlar yapılırken ve tümünde de sözleşme gereği kendisinden onay alınırken, bu limana mahkum ithalatçı, ihracatçı kısaca tüm hizmet alanları devlet olarak koruma görevini neden yerine getirmedi, sözleşmenin devlet otoritesi tarafından hüküm altına alınan o koruyucu maddeleri neden göz ardı edildi?
Soruları yıllardır köşe yazılarına sığdırmaya çalışan, fırsat bulduğunda yerel gazetelerin kaybolmaya mahkûm manşetlerine taşımaya çalışan biri olarak yıllardır kafa yorduğum tüm soruların cevabını Nobel' le ödüllendirilen Tirol bilim insanı edebiyle bakın ne güzel veriyor:
"Regülatör (düzenleyici), ile regüle edilen (düzenlemeye muhatap)  firma arasındaki regülasyon oyununda temel sorun, asimetrik bilginin varlığıdır. Yani, regülatörler, firmanın fiyatlarını regüle ederken, gerçek maliyetler hakkında tam bilgi sahibi değildirler. Tam bilgiye sahip olan her zaman firmadır ve firma da bu bilgiyi regülatörden gizler. Bu bilgi manipülasyonu, piyasa gücüne sahip firmaların, etkin şekilde regüle edilmesini engellerler (...)"
Tercüme edilmeyecek kadar açık biçimde anlatıyor Tirol ama yine de aktörleri Mersin özeline adapte ederek Mersin limanının özelleştirme sürecinde gördüklerimizi, yaşadıklarımızı özetleyeyim:
"Özelleştirme sonrası limanla ilgili hizmet ve fiyatlandırmayı denetleme, düzenleme görevini üstlenen devlet kurumları ile işletmeciliği üstlenen arasında sürdürülmesi gereken fiyatların belirlenme sürecinde asıl sorun fiyat artışlarına temel teşkil edecek maliyet hesaplarıdır"
Aslında Mersin limanı özelleştirilirken devletin elinde bir fiyat tablosu vardı ve o fiyat tablosunun dolar bazında 3 yıl boyunca değiştirilmeyeceği, 3 yılın sonunda ise zam yapılacaksa bunun maliyeti etkileyen faktörlerinin neler olduğu da biliniyordu.
"Zam yapılmayacak 3 yılın sonunda" sanki 3 yıl boyunca fiyatlar sabit kalmış gibi, yeni artış furyası başlarken kaleme aldığım "Mersin değneksiz köy mü?" yazısında regülatör görevini üstlenmiş devlet kurumlarının bir türlü göremediğimiz sopasını merak ederek, o ünlü "nerede bu devlet" feryadıyla sessizlerin sesini duyurmaya çalışıyordum.
Meğer sorun Mersin' e özgü değilmiş, küresel boyutlarını ortaya çıkaran ve gelişmiş ülkeleri bile bu konuda girdikleri kış uykusundan uyandırmaya çalışan Tirol sayesinde işin Nobel Ekonomi ödüllük boyutu da ortaya çıkmış oldu.
O nedenle diyorum ki, değneksiz köylerin muhtarlarını göreve çağıranlara, bu alandaki çözüm önerilerini ortaya koyanlar yanında gemisini fırtınasız sularda rahatlıkla yüzdüren iş adamlarına da alternatif Nobel ödülü verilmeli...
Bu konuda tartışmasız adayım da var: MİP ile sembolleşen Hamdi Akın Mersin limanındaki performansıyla ödülü çoktandır hak etti...